Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

1 Ocak 2012 Pazar

yeni olan ne?

yeni yıl geldi 2012ye girdik bugün 1 ocak 2012 falan bok püsur şeyler bir sürü.
yeni yıl kime geldi? yeni yıl geldi de ne oldu? ne değişti hayatımızda?

dün akşamüzeri bi işimi halletmek için kadıköye indim. yeni yılı karşılıcak coşkusuz kalabalıkla karşılaştım sadece. halinden memnuniyetsiz dükkanının orasına burasına ışık asmış süslemiş esnaf, sırf insanda otomatikleşen bi yeni yılı kutlama durumu falan. insanlar da sadece yeni yıl oldugu için dışarda belki de hiç istemedikleri halde birilerine istemedikleri hediyeler alıyorlardır?! sırf rutine bağlayan şeyler yüzünden...

bilinçli olarak yeni yılı kutladığımıza inanmıyorum. sana ne getireceğini bilmediğin bişeyi bi yılı kutlamazsın da zaten mantık olarak. "ha yılbaşı geldi, ne yapılır yılbaşında içilir eğlenilir sarhoş olunur... e tamam o zaman bizde yapalım kutlayalım" kafasında bişey sanki bu.

yanlış anlaşılmasın noel karşıtı yeşilci bi insan asla değilim ki yılbaşının artık yapay olduguna inansamda o coşkusunu severim ama ne biliyim bu yıla mutsuz girdim.
2011in de çok guzel olabileceğini düşünerek girmiştim ama başıma haddinden fazla kötü şey geldi. bu yılın da bişey değiştireceğine inanmalı mıyım bilmiyorum?
annem hala hasta ben hala depresyondayım yorgunum babam hala çok meşgul kuzenşm hala şapşal bi yerlerde bi adam hala işsiz yada sokakta yaşayanlar hala evsiz mesela...

sadece inanmak istiyoruz. yeni yılın bize bişeyler getireceğine ama ne hikmettir ki değişen bişeyler olmuyor.

dünün bugunden ne farkı var?
dün ben sıcak arabamın içinde otururken ve evdeki ziyafete doğru giderken e-5te gördüğüm kadının oğlu hala hasta mesela. belki bgn e-5te değil de başka bi yerde dileniyordur sadece. ya da çingeneler dün çiçek satan. bgn yılbaşı çiçeği değil de gül falan satıyorardır en fazla. ışıklı yılbaşı şapkası satan amcalar da araba şarj aleti satmaya geri dönüş yapmışlardır bence.

yeni yılın eski yıldan farkı bir yıllık takvimin bitip de yenisine başlamızdan başka nedir?

hepinize sağlıklı ve mutlu seneler... iyi yıllar.

20 Aralık 2011 Salı

yazacak 5 dakikam yok ama sor bi neden?!...

ya o kadar yazmak istiyorum ki kaç gundur. yok arkadaş oturup başına yazabilicek bi yarım saat ayıramadım.
vay anasını ne meşgulum desem içim yanmıcak bildiğin mal gibi boş boş oturuyorum pc başında. ya sürekli uykum var uyuyorum ya da bilgisayar başındayım zaten :/
depresyon kıpırtıları :D
dönem sonu proje teslimi derken birer birer sivilcelerim pıtırdamaya başladı suratımda :D mesela övmek övünmek gibi olmasın bi tane çıktı vay be dedirtir. bakarsın bi daha baktırır. kraterin yandan yemişi! sıktım olmadı ellemedim baktım ona gözüm gibi gene olmadı hala formunda. seviyeli bernaerliğimizi bitiriceğim yollarımızı ayıracagımız gunu bekliyorum sabırla.
yolları ayırmak ayrılık diyince aklıma geldi, birine sarılıp ya da birinin bana sarılıp uyumasını özledim.
bu ne enteresan bi ihtiyaç anlamıyorum. sevgili kesinlikle istemezken o sorumluluk ilişki falan kalıplarının altına aska ve asla girmek istemezken yine de birinin şevkatine ihtiyaç duyuyo olmama çok bozuluyorum. keşke kendi kendimize yetebilsek ya ne guzel olur. ya da böyle acil durum duygusal buhranlarında falan kutusundan çıkarıp oyuncak ayı mahiyetinde sarılıp uyucağımız şöyle eli yüzü düzgün (yakışıklı olursa daha tercihim olur tabi) adamlarımız olsa. sıkılınca kutusuna koyar kaldırırız dolabın derinliklerine nolucak :D hayır yani kendi kendime yetemeyince sinir oluyorum egom falan sarsılıyor. güçlü zannediyorum ya kendimi utanmadan işte yerle bir oluyveriyor sonra sıkıntı oluyor bünyede.

bu sıralardaki en buyuk diğer problemim ise yemek! yemek yemekten de vakit bulamıyor olabilirim mesela çünkü o kadar çok yemek yiyor ve o kadar çok uyuyorum ki! kendimi durduramıyorum desem yeri heralde... gecenin 4ünde mesela kendimi buzdolabının başında yicek bişeyler aranırken bulabiliyorum. :/ tartılmaktan şiddetle kaçıyorum zaten. sporu da bıraktıgımdan beri vucudum saldııı da saldı aman ne hoş! acil buna bir dur demek lazım. böyle giderse daha çocuk doğurmadan doğum yapmış kadın standartlarına erişebilirim.

şu an aklıma geldi azıcık eskilerden
bunu da ekliyim yeter bence snra doooğru işlerin başına marş marş...

bir zamanlar vega vardı dinlerdik flan...

9 Aralık 2011 Cuma

bir mimarın cuma günü!

cuma gününün hayatımda ayrı bir yeri olmuştur her zaman. bundan önceki yıllarda hep beklerdim cuma gelsin cuma olsun hafta bitsin dışarı çıkalım eğlenelim falan diye. ama bu sene diğerlerinden çok daha farklı! acı verici! 2011 yılından hiç bir hayır görmediğim gibi 2011'in cumalarından da zerre kadar hayır görmedim göremedim!

çarşamba gecesinden cumanın geleceğinin ürpertisine kapılıyorum adeta. çarşambanın gelmesi demek önümüzdeki 2 gün uykusuzluk stres buhran demek!

ben zavallı bir mimarlık öğrencisiyim. evet o sosyalleşemeyen %90lık kısmında yer alıyorum heralde bilmiyorum... proje dersine yetiştirmem gerekn hep 928749238749 tane çizimim olur! ne ara nasıl biriktiğinin asla farkında olmamam da cabası.

çarşambadan başlayalım;
sabahında okula giderken keyifli keyifli ders dinlerken her şey muhteşem
öğleden sonra zavallı kukurikuya basmaya başlıyorlar.
bu sefer kukuriku tabikide kafasında buyuyen ölçekler ve tasarımlar nedeniyle derse olan ilgisini tamamen kaybediyor..
bi yandan projeye dalmış hayal alemlerinde uzun ve soluksuz kulaçlar atarken bir yandan da asıl dinlenmemesi gereken ders önce kelime kelime sonra cümle cümle sonrada adeta paragraf paragraf zihnimden silinip gidiyorlar.
ve ders bitiyor.
kukurikunun hayallerini kurduğu eve gidip erkenden çizime başlayıp hocanın tüm istediklerini tashihe götürme planı kafasıının içinde dönüyor. yürürken,otobüsteyken ve hatta uyurken! ( şaka yapmıyorum rüyamda komidin tasarımı yapmışlığım sonrada uyanıp projede birebir çizmişliğim mevcut)
o gece hiç bişey olmuyor tabiki. erken başlama sözleri yeminleri bir bir yalan oluyor.
perşembe gunu de aynı rutınle devam ediyor uyan-gyin-okula git-derse gir...
perşembeleri ertesi gununun cuma oluşu nedeniyle daha bi gergin ve tüm gün "hasiktir abi projeyi naapcaz lan" tarzı, belki kalıpsal olarak farklı ama anlamca tıpa tıp aynı cumleleri sarfederek geçiyor.

ve perşembe akşamı;
eve gelip önce yemek yemek istiyorum yiyorum da nitekim ama sonrasında bastıran amansız uykuyla (ki tamamen psikolojik olduguna iddiaya girerim!) başa çıkamayıp yatıyorum. uyumasam bile tv karşısına yığılıyorum
ama tüm bunlar olurken aklımda hep 'BELALIM' var!
nitekim saatler 11i gösterdiğinde artık çizmem gerektiği gerçeği yüzüme bir tokat gibi vuruyor.
halbuki ne hatalı saat! ya çiz yada çizme arkadasım'
yine bir saat sallanma sürecinden sonra çizime başlanıyor. ama 8578937450 tane istenen pafta nedeniyle o çizimler asla ve asla son bulmuyor....
gece uyumamak adına içilen kahvelerle, mutfak tezgahı üzerinde yavaş yavaş birikip dağ olan boş 3ü bir arada poşetleriyle dolup taşıyor.
kültablalarından bahsetmek istemiyorum. ciğer yerine artık 2 adet winston pakedi taşıdığımı düşünüyorum zaman zaman...
tüm bu sinir gerdirici şeylere bir de uykusuzluk eklenince zaten dadından yenmiyor.

cuma günü;
proje gunu gelir ve çatar...
tashih sırası bana gelmesin diye çok taklalar attığım oldu açıkçası ama olacakla öleceğe çare yok malum!
asla tam olmayan çizimlerimle hocanın karşısına çıkıyorum bir de güzel kalaylanıyorum!
vs
vs
vs
.
.
.
.

sonuç; okuldan çıktığımda bir boktan farksız oluyorum. acınası halde oluyorum...
haftaiçini haftasonuna bağlayan insanların dışarda içip eğlendiği bu güzel gecede evin bir köşesinde sızmış kalmış olarak buluyorum kendimi....

dip not: bu yazıyı yazmak için gösterdiğim efor ödül falan almalı. yazarken aynı zamanda arada uyuyp kafam düştüğü için cümlelerimin kıçı başı ayrı olabilir. cümlelerim belkide hiç bi anlam içermeyebilir bilmiyorum...

affola!